İK NEREYE GİDİYOR?

Hürriyet İK’nın bugünkü sayısında Burcu Özçelik tarafından kaleme alınan bir yazı okudum. Siemens’in Ankara’da yeni açılan binasındaki çalışma sistemine değinen yazı, çalışanlar için ortak kullanımlı masalardan, telefonlardan ve bilgisayarlardan bahsediyor. Siemens çalışanları, bireysel çalışma alanlarının artık olmayacağını öğrendiğinde ilk olarak karşı çıkıyorlar ancak home ofis çalışma sistemine geçerken maddi ve manevi anlamda yeterince destek gördükleri için bir süre sonra adapte oluyorlar.

Siemens’in home ofis çalışma konseptiyle amaçladığı, bu sistemi yaygınlaştırarak zaman, çevre ve enerjiden doğan kayıpları önlemek. ABD’de çalıştığı yıllarda kendisinin de aynı aşamalardan geçtiğini belirten Siemens Genel Müdür Yardımcısı Hüseyin Gelis de home ofis çalışma sistemini destekleyenlerden. Hatta Hüseyin Gelis’e göre 2015 yılında beyaz yaka çalışanların %20’si home ofis olarak çalışacak ve çalışanlara tüm olanaklar evinde de sağlandığı için kurum içerisinde yer alan bazı departmanlar kapatılabilecek.

Departmanların kapatılma riskini okurken aklıma geçen hafta İşte İnsan’da yayınlanan 2030 yılında iş hayatının ve geleceğin ofislerinin nasıl olacağına dair yapılmış bir araştırma geldi. Youth Research tarafından gerçekleşen araştırmaya göre home ofis çalışma sisteminin yaygınlaşması nedeni ile 2030 yılına kadar bazı departmanların kurumlar içerisinde yok olacağı, bunlardan birinin de İK olacağı kanısı mevcut. Araştırmaya katılan profilin %39’unu üst ve orta düzey yönetici, % 24’ünü ise uzman ve uzman yardımcısı seviyesindeki çalışanlar oluşturuyor. Yani gerçekçi verileri yansıttığı için, çalışmanın geleceği öngörebilmek konusunda yararlı olabileceği kanısındayım.

İK üzerine okuduğum bu iki yazı dışında, yüksek lisans dönemimde İK’nın geleceği konusunda yaptığımız tartışmalarda da genel düşünce kurumlar içerisinde yer alan İK departmanlarının giderek azalacağı yönündeydi. Çünkü teknolojinin hızla ilerlediği bir çağda yaşadığımız ve değişime ayak uydurabilen organizasyonların var olabildiği bir piyasa içerisinde olduğumuz için “uzmanlaşma” kavramı ortaya çıkıyor. Rekabet gücünün çok yüksek olması nedeni ile kurumlar genellikle tek bir alanda uzmanlaşıp daha çok verimlilik elde etmeyi düşünüyor. Böylece küçük ama işlevsel firmaların – danışmanlık firmalarının– sayısı artıyor. Verimliliği elde etmeyi / arttırmayı düşünen organizasyonlar da böyle bir yapılandırmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorsa işi uzmanından almayı yani danışmanlık firması ile beraber çalışmayı tercih ediyor. Sonuçta kurum içerisinde yer alabilecek olan İK departmanlarının geleceği tehlikeye giriyor.

Dünya üzerinde durumun bu şekilde olması gayet normal çünkü kurumsal yapısını oturtan organizasyonlar dışında diğer tüm firmalar dış kaynak kullanımını daha fazla tercih ediyor. Ancak Türkiye’de İK departmanları yeni yeni oluşturulmaya veya yeni yeni şekillenmeye başladığı için ben araştırmanın Türkiye’deki geçerliliğinin biraz daha zaman alacağını düşünüyorum.

Bol “değer”li günler
Merve

Yorum bırakın